15 Ağustos 2010 Pazar

KAOS FUTBOLU VE GÖTÜRDÜKLERİ

Rijkaard'ın geldiği günden beri Galatasaray'da hedeflediği ile oynattığı futbol arasında ki uçurum git gide artıyor.İlk geldiği zamanlar herkesin saygı duyduğu bir isim iken artık sahada oynayan kendi futbolcularının bile dinlemediği bir isim haline dönüşmüş gibi maalesef.Bu kanıya varmam da ki en büyük etken ise maalesef ilk geldiği günler de oynadığmızı futbolun bile gerisine düşmesi takımın.Eskiden en azından oyuncular ona duyduğu saygı ile elinden geldiğince onu dinlemeye çalışıp yerden oynama çabası içinde ikne,bu alışkanlı gün geçtikçe yerini ben bildiğimi okurum,değişmem anlayaşına bıraktı.Ve şu anda maç içerisinde pas yapabildiğimiz dakika sayısı 5-10 dakikayı geçmiyor maalesef.
Dünkü maça gelecek olursak,Sivasspor önünde ilk 5 dakika çok etkili bir pres ve bir an önce gol bulma arzusuyla maça başlayan Galatasaray,bu istediğini alamayınca,oyun 10.dakika dan itibaren yavaş yavaş ev sahibi Sivasspor'un kontrolüne geçmeye başladı.Tam Sivasspor hakimiyeti etkin olmaya başladığı dakikalarda Mustafa Sarp'ın golüyle öne geçmemiz ise ondan sonraki 15 dakikalık bölüm de oyunun denge de gibi gözükmesini sağladı.Ancak bu dakikalar da gol bulmayı bırakın,ceza sahasına açılan saçma sapan ortalar ile gol bulmaya çalışınca takım bunda başarılı olamadı.Ve 33. dakikadan itibaren oyunda ki insiyatif tamamen Sivasspor'un eline geçti.Ve her ne kadar yanlış bir karar neticesinde de gelse beklenen gol 44.dakika da geldi.İkinci yarıya ise ilk 10 dakikalık dilimde iyi başlayan ve bu maçta ki ilk 5 dakika harici en iyi futbolunu oynayan bir Galatasaray vardı sahada.Sürekli ayağa pas yapmaya çalıştık,ama Sivasspor'un iyi kapanması nedeniyle olgun bir pozisyon üretemedik.Oyunun 56. dakikasından itibaren olan bölümü ise adeta bir kabus gibiydi takım için.Orta saha da sadece rakibin peşiğnde koşmaktan başka hiç bir şeye yaramadığını defalarca göstermiş Sarp-Ayhan ikilisine bir de hazır olmayan Lorik Cana'nın eklenmesiyle gerçekten 4-0-2 taktiği ile oynayan bir takım çıktı karşımıza.Ayhan'ın ilerleyen yaşı nedeniyle kaldıramadığı tempo,Sarp'ın gol atmak dışında yapması gereken görevleri unutması,Emre Çolak'ın hayatında hiç oynamadığı bir mevkide oynamaya çalışması gibi gariplikler yüzünden sanki 7 kişi ile oynuyormuş gibiydik.Halbu ki bizim orta sahada oynayan oyuncularımız rakibe deli gibi basarak onları takip etmek yerine saha da onlardan çabuk düşünerek pas alışverişi yapabilecekleri yerleri tahmin edebilseler,ve ona göre pozisyon alsalar ne bu şekilde 60.dakika dan sonra dilleri dışarıda çaresizce saha da dolanırlar ne de 90 dakika sonunda başı önde soyunma odasına giderler.
Kısaca büyük bir takımda oynayan oyuncular deli dana gibi rakibin peşinden koşarak onlar ne yapacak diye beklememeli.Rakibin ne yapabileceğini ondan 2-3 saniye önce düşünerek ona göre pozisyonunu alıp enerjisi olumlu harcayarak oynamalı.Bu tür bir tempoya ne vucut dayanabilir ne de mental düşünce çünkü.Yani Galatasaray 3-4 sene önce bize karşı oynayan ve 60. dakika dan sonra çözülen Anadolu takımları gibi oynuyor maalesef.Bu alışkanlık değişmedikçe,bu sene de heba olacaktır.Bunu ile bu futbolcular ile yapılamayacağı aşikar.

13 Ağustos 2010 Cuma

Kreatif ile Aksayan Arasındaki İnce Çizgi

Bilindiği gibi Galatasaray Rijkaard geldiğinden beri sisteme uygun Baros,Kewell gibi pek çok özel silahından yosun çıktığı maçların çoğunda bile 4-3-3 dizilişinden ödün vermeden oynamaya özen gösterdi.Bu maçların çoğunda ise ortaya çıkan futbol kısırlıktan öte sıkıntı verici bir yapının yansımasından öteye geçemediği gibi,yine çoğu takımı hedefi olan kupalardan uzaklaştıran sonuçlara gebe olmuştu.
Peki ama neydi o takımı tatsız,tuzsuz;ve hatta biraz da korkak bir anlayışa sürükleyen yapı.Sadece usta ayakların eksikliğ miydi,onu hüzünlü kılan.Bunun nedeni sadece takımın gol ve asist yükünü çeken oyuncularının sakatlığı olarak açıklanamaz.Zira kendisi gibi 4-3-3 ekolüyle oynayan Barcelona,Arsenal,Lyon gibi takımlar son yıllarda bu futbolu oynayacak 1 numaralı adamları eksik olsa bile çok bir kayıp vermeden kimisi güzel futbol oynarak,kimisi ise hem güzel oynayıp hem de çok önemli başarılar kazanarak yollarına devam ettiler.Peki o zaman ne gibi faktörler takımın etkili ve yaratıcı olmasını sekteye uğratıyor.Bunun cevabı ise takımda Arda,Kewel,Baros 3'lüsünden birinin bile eksik olması durumunda afallamasından geçiyor.Bu 3 isim bir arada oynadığında bilhazsa iç saha maçları rakipler için cehennem olurken,dış saha mçaları ise biraz dişli bir rakip görünce onlara rağmen yine zorlu geçiyordu.Bunun sebebi ise saha içinde güçlü mantaliteye sahip oyuncuların az olması,futbolcuların saha içi organizasyonun iyi olmayışı Arda,Baros,Kewell ve hatta Elano gibi oyuncuların düşündüklerini diğer futbolcuların uygulayamayışı veya düşünemeyişinde gizliydi aslında.Peki bu sezon neler getirdi.Keita gibi verimli olan(bilhassa iç saha maçlarında) bir oyuncu pas futboluna çok yatkın olmadığı için gönderildi bu iyi bir para kazanıldığı düşünüldüğünde taraftar için iç burkan bir hamle gibi gözükse de gittiği yer ve 4-3-3 sistemine uyum düşünüldüğünde uygun bir hamle olarak değerlendirilebilinir.Yerine gelen Pino ise henüz konuşmak için erken olmasına rağmen 20 dakikalık oynadığı 2 maçta 2 asist yaparken pas futboluna daha yatkınmış gibi gözüken bir oyun sergileyerek aslında Rijkaard'ın Galatasaray da yapmak istediği değişime yönelik bir devinime işaretti.Ancak onun sakatlığı durumunda yerine oynayacak oyuncunun 4-2-3-1 sisteminde oynadığı Beşiktaş yıllarından beri skora etki yapamayan yapısı bizim için bir handikap olarak göze çarpıyor.Bu aşama da Giovani Dos Santos 1 sene daha takımda kiralık olarak tutulabilirdi belki.
Gelelim 4-3-3'ün belkide en önemli yeri olan orta saha mevkisine.Bu alanda oynayan oyuncular geçen sene Elano-Mustafa Sarp,Barış Özbek,Ayhan Akman,Mehmet Topal ve zaman zaman Arda Turan'dı geçen sene çoğu zaman.Bu sene ise Arda'nın tekrar dan sol kanada monte edilmesiyle ve Mehmet Topal'ın satışı sonrası gelen Cana ile birlikte aslından çok da bir şey değişmedi.Tabi daha bu mevkiye en z 1 oyuncu alınacağı gerçeği de aşikar.Lorik Cana'nın 4-3-3 sistemine adaptasyon süreci ne kadar olacak bilinmez ama bunu 1 senedir bir türlü beceremeyen Mehmet Topal'dan daha kısa sürede tamamlayabileceği kesin gibi.Bu açıdan o mevkide 1 kademe daha güçlü olduğumuz söylenebilir.Zira geçen sene orada oynayan Topal iyi pas yapamadığı gibi rakibe de pek hamleli bir oyun oynamamıştı.Ama önünde oynayan Ayhan-Barış-Sarp 3'lüsü ise hala soru işareti.Elano'nun büyük ihtimalle satılacağı bir ortam da,yaşlandıkça git gide temposu düşen Ayhan'da bir kenara konulduğunda,enerjik olmasına rağmen pozisyon bilgisi ve saha içi pas trafiğine katkı sağlaması zor gözüken 2 oyuncu ile 4-3-3 oynamak biraz zor.Bu nokta da alt yapıdan yeni çıkan Emre Çolak hazırlanabilir.Ama bu bunu 1.5 senedir bunu bir türlü beceremeyen abilerini izleyerek değil biraz da alt yapı da bu sistemle 2 yıldır oynamaya çalışan kardeşlerinin yanında olabilir.Peki o zaman nasıl bu anlamsız ve aksayan futbol kaosundan çıkar Galatasaray?Ve 4-3-3'ün gereklerini yerine getiren bir takım haline dönüşür.Bu sorunun cevabı ise öncelikle yıllardı bu futbolu oynamış ve oynayamakta olan 1'i tam anlamıyla Box to Box diye tabir edilen,diğeri ise ofansif açıdan iyi ama defansif açıdan da Lincoln,Alex, gibi oyunculara göre çok daha fazla katkı verebilecek en az 2 oyuncunun transferinden geçiyor.Ayrıca defansta oyanayan ve iyi pas verebilme özelliklerine sahip olmasına rağmen ağırlığı ile dikkat çeken Neill'in yanına defansif özellikleri çok daha kuvvetli olan seri ve kademeli bir stoper daha ihtiyacı olduğu aşikar.Ama yine de bütün bu sorunlar halledilebilirse ve en önemlisi kulüp içinde iyi bir maya tutturulabilirse daha aydınlık bir gelecek bekliyor Galatasaray'ı...

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Total Futbol Devrimi Ve Galatasaray

Dünya'nın ''total futbol'' kavramı ile tanıştığını düşündüğümüz yıllar çoğu zaman 70'lı yılların başı olarak düşünülse de aslında bu türün ilk temsilcisi 1938 ve 1954 yıllarında Dünya Kupası(o zaman ki adıyla ''Jules Rimet'') finali oynamasına rağmen birinde İtalya'ya 4-2;diğerinde ise gruplarda 8-3 ile geçmeyi başardığı Batı Almanya'ya uzatmalarda 3-2 ile boyun eğen Ferenc Puskas önderliğinde ki
Macaristan'dır.Günümüzde ben dahil bir çok kişinin o dönemde onların oynadığı futbolu canlı olarak izleme fırsatı olmadıysa da Total Futbol türünden ilk örneklerin Macaristan'a ait olduğu bu türün 70'li yıllarda ki bayrak takımı olan Hollanda'lılar tarafından da kabul edilir.Her ne kadar Macaristan Ferenc Puskas'lı o parlak döneminden sonra o dönemde oynadığı futbola yakın bir seviyeye gelemediyse de
bu türün ilk örneklerini sunan millet olarak onları da es geçemeyeceğimiz aşikardır.70'li yıllarda ise bu felsefenin bayrak takımı Ajax'ın önderliğinde ki Hollanda fırtınası esecektir.Günümüz de Hollanda'yı ülkemizde ve Dünya'da hiç bir Dünya Kupası şampiyonluğu olmamasına rağmen her turnuva da desteklenen bir takım yapan da aslında onların o dönem oynadığı Total Futbol'a olan saygılarının bir ürünüdür.70'li yıllarda Avrupa'da Ajax fırtınası eserken bu başarının mimarlarıyla 1974 ve1978 yılllarında 2 kez üst üste final oynamasına rağmen ikisinde de ev sahibi ülkelere boyun eğen Hollanda'nın mimarları aynıydı.1974 yılında ev sahibi Almanya'ya 2-1 ile yenilen Hollanda'da bugün Galatasaray'da 2.antrenörlük görevi yapan Neeskens ile Barcelona efsanesinin yaratıcısı olarak görülen Cruyff gibi isimler vardı.Şimdilerde Galatasaray Teknik Direktörlüğü yapan ve Barcelona ile 2 lig şampiyonluğu ve 1 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu gören Rijkaard ise o zamanlar henüz 16 yaşındaydı.1978 yılında yine bir başka ev sahibi Arjantin'e uzatmalarda 3-1 ile boyun eğerken Hollanda da bu kez Cruyff gibi bir isim olmamasına rağmen final oynaması ise bu tür futbolun felsefesinin ne denli sağlam bir temel üzerine oturtulduğunun bir göstergesi gibidir.Günümüzde ise bu Total Futbol adıyla adlandırabileceğimiz futbolun limitlerini zorlayan bir takıma sahibiz,evet bu takımın adı pek çok kişinin tahmin edebileceği gibi Barcelona.Ülkemizde ise son 1 yıldır bu felsefeye göre hareket etmeye karar veren bir takım bulunmakta.Belki henüz bunu tam olarak özümseyememiş bir takım bu ama Barcelona'nın bile bugünkü seviyesine gelene kadar 20 yıldır bunun üzerine çalışıp uzun süre şampiyon olamadan yıllar geçirirken bunun üzerine ezeli rakibi olan Real Madrid'in acı veren bir çok şampiyonluğu görmesine rağmen,şu anda bulunduğu konum ve gördüğü saygınlık bir zamanlar onlar ile dalga geçen en büyük rakibi tarafından bile kıskanılıyor.
Türkiye de ise anlayabileceğiniz gibi sağlam temeller üzerine oturtulmayı bırakın bir sistemin bile varlığından haberdar olmayan pek çok oyuncu varken Total Futbol gibi aslında çok basit temellere dayanan ama belki de bizim oyuncularımızın çoğunun sisteminin sistemsizlikten beslendiği bir ortamda bu sistemi oturtmanın pek de kolay bir durum olmadığı aşikar.

Peki Total Futbol nedir?Ne ister?Neyi hedefler?

Total Futbol adından da anlayabileceğimiz gibi sahaya çıkan 11 kişinin birden aynı düşünceyi uyguladığı bir sistemin ürünü.Top sendeyken topa daima hükmederek,çok iyi bir pas futbolu oynarken,top rakipte iken kaleci hariç geri kalanların hepsinin birden rakibi hataya zorlayan bir alan paylaşımı içinde olduğu bir yapı belkide.Ama esas olarak Barcelona'nın oynadığı sistem 70'li yıllarda Hollanda'nın yaptığından biraz daha farklı.O dönem Hollanda'sı top rakipte iken yapacaklarını fazla düşünmeden sadece kendi topa hükmetmeye çalışırken şimdinin Barcelona'sı top rakipte iken nasıl en kısa sürede top bana geçeri de düşündüğü için daha fazla kazanan bir sistem haline getirdi Total Futbolu.

Peki Galatasaray da neden işler bu yönde işlemiyor?

Bunun başlıca nedeni Galatasaray'ın yıllardır top bende iken herkesin ne yapacağını bilmeden oynamasına bağlı biraz da.96-2001 arası herkes Hagi'nin ayağına bakarak oynarken,onun müthiş zekası ile başarıya ulaştı.Tabi Türk oyuncuların da Total Futbol'u modifiye eden Barcelona'nın bu gün oynadığı top rakipte iken ne yapılır oyununu iyi bilmesi de başarıyı getiren bir başka etkendi.
2001 den sonra Galatasaray Hagi'nin yerine yeni bir zekayı koyamadığı için zamanla futbolu erozyona uğrarken,Total Futbol'un günümüz halinin 2.kısmını yapabilen diğer oyuncularını da kaybettikçe iyice bunalımıa girdi,ve gerilemeye başladı.Son 1 yıldır ise Rijkaard'ın gelişiyle takımın tamamen kendine zıt bir sisteme bürünmesi isteniyor.Derwall'dan beri 2 forvet ile oynayan bir takım 2 yıldır(Skibbe'li dönem de dahil) tek forvetli 4-3-3 ve benzer 4-2-3-1 formatlarında oynamaya adapte edilmeye çalışılırken 2 şampiyonluğu ıskaladı.Peki bu oyuna nasıl katkı yapabilir Galatasaray.Bu sorunun cevabı ise orta saha da pas alışverişini çok iyi kontrol edebilecek oyunculara sahip olması gerekliliğinden geçiyor.Bunu başarabilmesi için şu anda mevcut kadroda bulunan Cana'nın önüne en az Total Futbol Prensiplerini bilen 3 ismin monte edilmesiyle mümkün.Yine defansta oynayan oyuncularında bu felsefeye yakın oyunculardan seçilmesi gerekmekte,bunu başarabilirse 2 yıldır amansızca bu takımı eleştirenlerin yüzsüz alkışlarına şahit olabiliriz yakın zamanda.

Tanışma

Futbola olan ilgim üzerine açma gereği duyduğum bu blogda bundan böyle Futbol ile ilgili bütün gelişmeleri en ince detayları ile bulabilirsiniz.Bu günden itibaren ülkemiz ve Dünya'dan futbolun bilinen ve bilinmeyen bütün renklerine ulaşmak için doğru adresiniz Futbolist olacak.Futbol'un felsefesinden,bilinmeyenlerine;tarihinden,günümüze kadar gelen bütün güzellikleri blogumuzda yer alacaktır.